Bir Tek Taş Hikayesi



Sevgili Ayşe Aral 20.12.2011 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşe yazısında okurlarının tek taş hikayelerini yayınladı. Benim de naçizane tek taş hikayemi yayınlayarak beni onurlandırdı. Bloğumda yayınlamaya ancak fırsat bulabildim :)) Aşağıda gazetenin linkini de ekliyorum. Keyifli okumalar ;)))

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19503243.asp

-------------------------------------------------------------------------------------

Benim de bir tektaş hikayem var ;))

Ben eşimle daha sevgili iken, bana evlenme teklif ederken tek taş alması yönünde epey bir baskı yaptım. Çaktırmadan alttan alttan işledim adamı ;)) Her pırlanta reklamında "aayyy aşkım ne güzelmiş buu" veya evli arkadaşlarımın parmaklarını göstermek suretiyle "ayy sevgilim bilmem kimin tektaşı ne kadar güzel değil mi" gibi cümlelerle kendisini bir güzel dolduruşa getirdim. Ama o dönemde onun erkek arkadaşlarının da sevgililerine, eşlerine tektaş almaları da durumu tetikledi. Ve benim canım sevgilim deriiiiiinn bir pırlanta araştırmasına girdi. 2-3 boyunca yaptığı araştırmalar sonucunda neredeyse bir kuyumcu kadar pırlanta bilgisine sahip oldu.

Yalnız benim eşim de çok çetin ceviz çıktı. İstemeye gelecekleri gün yaklaştıkça bana "hayatım sanırım senin istediğin gibi bir yüzüğe benim bu aralar bütçem yetmeyecek. sana küçük bir yüzük alacağım ama söz veriyorum evlenip durumumuz düzelince daha büyüğünü, daha güzelini alacağım" dedi. Hatta o günlerde tv de bir reklam vardı 488 TL' ye tektaş yüzük. Ama taşı görünmüyor neredeyse büyüteçle falan bakmak lazım yani o kadar küçük. Şimdilik onunla idare et dedi. Ben de boynum bükük tamam aşkım dedim, zorlama kendini, ilerde taşı büyütürüz. Sonra bir gün kuyumcunun önünden geçerken, gel dedi bakalım yüzüklere, ilerde sana alacağım yüzük modeli için bana fikir vermiş olursun dedi. Ben vitrinde en çok beğendim orta büyüklükte bir yüzüğü denedim ve ilk denediğim yüzüğe aşık oldum. Yüzüğün modeli çok hoş, taşı 0,31 karat, yani küçük ama idel boyda. İlk denediğim yüzük oydu ve taktığım anda duygusal bir bağ oluştu yüzükle aramda. Öyle bir his ki bu, sanki taş sahibiyle buluştu, sanki yıllardır birbirimize hasrettik de yeni kavuşmuştuk. O yüzük benimdi, taktığım anda hissettim bunu. Saçma gelebilir ama öyle hissettim gerçekten :))

Sonra sevgilimle, satış yetkilisi aralarında birşeyler konuştular. Yetkili "hanımefendi parmak ölçünüzü alacağım, yüzüğü alabilir miyim" dedi. Ben anlamadım, sadece yüzüğe büyülenmiş bir şekilde bakıyordum, çıkartmak istemiyorum dedim. Ama eninde sonunda çıkarmak zorundaydım, hiç istemeyerek parmağımdan çıkardım, neredeyse ağlayacaktım adama yüzüğü geri verirken :(( Adam bir anda anahtarlık gibi ucunda bir sürü plastik halka olan şeylerden birini parmağıma taktı, ölçüyü aldı.. 2 gün sonra gelip yüzüğünüzü teslim alabilirsiniz dedi sevgilime.. Ben inanamadım.. Nasıl ama nasıl yani.. bu yüzük benim mi oldu şimdi.. sevgilim beni kandırmış mıydı o güne kadar.. Sırf bana sürpriz yapmak için beni yanıltmıştı ama hiçbirşey umurumda değildi artık, yüzük benim olmuştu ya gerisi boş. Mağazadaki tüm çalışanlar benimle birlikte sevindirik oldular. Tabi yüzüğü mağazada bırakıp gitmek içime sinmese de mutlu mesut annemlerin evine döndüm o gün. Nasıl olsa 2 gün sonra yüzüğüm gelecekti. Ama 2 gün sonra sevgilimin seyahate çıkması gerekti, yüzüğü alamadı. 1 hafta sonra dönecekti ve döndüğünde Nakkaştepe' de yemek yiyecektik. Seyahate giderken kurduğu cümle de şu oldu "İşin sürprizi kaçtı sana Nakkaştepe' de yiyeceğimiz yemekte evlenme teklif edeceğimi anladın artık" dedi. Olsun dedim :))

Aradan 1 hafta geçti, sevgilim seyahatten döndüğü gün ailemle yaşadığım Karamürsel' deki evimize uğradı. Günlerden pazar idi ve Nakkaştepeye gideceğimiz günün 1 gün öncesi idi. Henüz yüzüğü alamamıştı, en azından bana öyle söyledi. Annemlerle biraz vakit geçirdikten sonra dışarı çıktık. Benim üzerimde sweat-shirt, ayağımda spor ayakkabı vardı, saçımı da öylesine toplamıştım ne de olsa pazar günüydü. Karamürselde yüksekçe bir tepede şirin bir restoran vardır ve orada birşeyler yiyelim dedik. Restorana giden yolun manzarası nefistir. Hava çok güzeldi, yolda fotoğraf çekmek için durduk. Sevgilim fotoğraf makinesinin arka koltukta biryerlerde olduğunu söyledi. ben harıl harıl makineyi aradım, bulamadım. Saçım başım dağılmış halde "hayatım makineyi bulamıyorum" diyerek ön tarafa döndüm ve allahım benim yüzüğüm sevgilimin elinde ışıl ışıl parlıyor.. Sevgilim bana gülümsüyor veeeee ardından sihirli kelime "benimle evlenir misin", ben ağlıyorum. Sevgilim nolur ağlama bu kısımda ağlaman gerekmiyor evet veya hayır demen gerekiyor diyor. Ağlamam gülmeye dönüşüyor, ikisi birbirine karışıyor, cevabım "EVET". Yüzük sahibine kavuşuyor. Ben mutlu, sevgilim mutlu lerzan çatlasın tadında yüzüğü parmağıma takıyor. O gün bugündür tektaşım parmağımda. İlerde daha büyüğünü alır mıyız bilmiyorum ama yüzüğümle benim aramda duygusal bir bağ olduğunu çok iyi biliyorum.

Gönlüm